kelimeleri yanyana koyup tanımlanamayacak kadar yoğun duygular yaşatan türküdür. zara'nın sesi insanın içine işler , sözler .. sözlere zaten söylenecek laf yoktur.
edit: zara mı demişim? zara mı? volkan konak'tan dinlememişim demek o zaman.
yaşarken dinlenildiğinde insanın içini her dinlediğinde daha da fazla yakan türküdür. içi acır insanın dinlerken,birde gerçekten hastane önünde sabaha kadar bekliyorsa ve hastası ağırsa işte en acı da o zaman olur ancak yaşayan bilir.
türkü başlar başlamaz göz dolduruyor arkadaş. mesela bu türkünün olduğunu anlayınca gözlerim doluyor ortalara gelince zaten salya sümük. çok üzülüyorum.
bir kadının yanı sesi ve iclal aydın'ın şiiri ile bütünleşen versiyonunun yeri başkadır. şu gönülde bambaşka.
hiç tanımadığım, tanımak için de çok şeyden vazgeçebileceğim güçlü ve güzel kadını hatırlatır.
adıyla, hastalığıyla, çaresizliğiyle, yine de her şeye rağmen gösterdiği savunucu anne güçlülüğünde.
(bkz: #279642)
şiir:
" ocukluğumun yokluk yıllarıydı
her şey için uzun uzun beklediğimiz yıllar
karanlıkta otururduk geceleri
mum ışığında anlatırlardı
acıklı hayat hikâyelerini
iki elim yanaklarımda
usul usul ağlardım yalnız kalmış gurbet gelinlerine
çocuk kalbim dua ederdi
türkülerle evimize gelen geçmişlerine
annemin sesiyle dinlemiştim bunlardan birini:
hastane önünde incir agaci, annem agaci
doktor bulamadi bana ilaci, annem ilaci
baş tabip geliyor zehirden acı, annem vay acı
garip kaldim yüregime dert oldu, annem dert oldu
ellerin vatani bana yurt oldu, annem yurt oldu
ismi neydi acaba hastane önündeki ağaca ağlayanın?
fikriye mi, yoksa kiraz mı, hacer mi, fidan mı?
neydi çare bulunmaz hastalığı,
neden kimse yoktu, neden kendi omuzladı,
baş tabibin o'na fısıldadığı acıyı?
yoktu bu sorularımın cevabı
belli ki kendiyle bir başına kalmış
ince ince yakmıştı bu ağıdı.
başını koysun karalar bağlasın, annem bağlasın
gurbet elde kaldım diye ağlasın, annem ağlasın
çocukken bir tek ince hastalıktan ölünür sanırdım.
dilini ve yönlerini bilmediğim bir ülkede
metroların rüzgârında anladım
hasretten de ölünebileceğini.
ve gördüğüm her boş alana
eksiksiz çizebileceğimi özlediğim her bir şeyi
beni yabancı sayarken aslında bana yabancıların
yüzlerinde tanıdım kendimle bir başıma kalmayı
çocukken bir tek ince hastalıktan ölünür sanırdım.
hasretten de ölünürmüş anladım. "